İktidar Olmak – İktidarda Kalmak
Mesleğimiz gereği toplumun her kesiminden insanlarla karşılaşırız. Özel yaşantımızda seyahatlerimizde değişik profillerle tanışır, kısa sohbetler yaparız.
En çok merak ettiğimiz konu ise dar gelirli insanların değirmenlerine nasıl su taşıdıkları, çarklarını nasıl döndürdükleridir. Dost, arkadaş ve akraba çevremizde de sürer bu analizler.
Türkiye nüfusunun çok büyük bir bölümü dar gelirli insanlardan oluşmaktadır. Yıllardır yaşanan yüksek enflasyon ortamı en çok bu insanları ezmiş, satın alma güçleri her geçen gün azalmış, hep bir şeylerden feragat etmek zorunda kalmışlardır.
Geçmişte ekonomik göstergeleri sürekli eksiye giden bu insanların durumu, aşırı enflasyonist ortamın sona ermesiyle durağan hale gelmiştir. Yine geçim sıkıntısı çekmektedir, yine hayatla mücadele etmektedir ama en azından aşırı fiyat artışlarından etkilenmemektedir. Eline geçen maaş yetmese de hayatını planlayabilmektedir.
İnsanlar içinde bulunduğu ekonomik durumu artık kanıksamıştır. Elbette hepsi hayal kurmaktadır ama mevcut ortamda hayattan daha fazla beklentileri yoktur. Daha doğrusu kişisel ekonomilerinde önemli bir değişiklik olmayacağını düşünmektedir. Daha fazlası hayaldir onlar için.
İşte iktidarda kalmanın en büyük sırrı bu kanıksamadır. Elbette ki lider olgusunun, AK Parti’nin muhafazakar yapısının, Toki yatırımlarının, duble yolların, sağlık hizmetlerindeki kolaylıkların da etkisi vardır ama iktidarda kalmanın en büyük sebebi dar gelirli insanlarda oluşan kanaattir. Birçok insan yukarıda saydıklarımızı “buna da şükür” diyerek yeterli görmekte siyasi tercihini değiştirmemektedir. Onlara göre AK Parti elinden gelenin en iyisini yapmaktadır. Daha iyisini yapacak bir parti de yoktur.
Dış politikadaki başarısızlık, cari açık ve tüketime dayalı ekonominin ileride kriz yaratma ihtimali, yasaların değişmesine rağmen demokrasi anlayışımızın gelişmemesi gibi sosyal ve ekonomik eksiklikler pek çok seçmeni ilgilendirmemektedir. Onları ilgilendiren sadece günlük yaşantılarını nasıl idame ettirecekleri, ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarıdır.
Yapılan iyi icraatları inkar edecek değiliz ama yapılması gereken daha bir çok şeyin olduğuna inanıyoruz.
Türk halkının eğitim seviyesinin yükseltilmesine yönelik bir adım atılmaz nedense. Sağlık hizmetlerine ulaşımın eskiye göre daha kolay ve ucuz olduğunu biliyoruz ama hizmet aldığımız doktorun kalitesinin değişmediği de bir gerçektir. Yargı reformu adı altında yasal değişiklikler yapılmasına rağmen yargının hızlanmasında bir adım bile ilerleme yoktur. “Vekile bin, asile bir” anlayışı hiç değişmez ve hep “üstünlerin hukuku” uygulanır ülkemizde. Hizmette kaliteden çok hizmet verenin kalitesi yükseltilmeli, insana yatırım artırılmalıdır.
Herhangi bir parti iktidar olmak istiyorsa, insanlardaki kemikleşmiş inancın değişmesini sağlamak zorundadır. Hangi parti seçmende “benim durumum değişecek, hayat standardım yükselecek, daha insanca yaşayacağım, daha sosyal olacağım, gelecek kaygım olmayacak” düşüncesini uyandıracaksa o parti iktidara yürüyecektir.
Geçenlerde yapılan bir ankete göre “Türkiye’nin iyiye gittiğini düşünenlerin oranı % 25 iken kötüye gittiğini düşünenlerin oranı ise % 75. AK Parti’ye oy verenlerin neredeyse yarısı Türkiye’nin kötüye gittiğini düşünmesine rağmen AK Parti’yi terk etmiyor. Bu oranlar diğer partilerin kendilerini sorgulaması gerektiğini açıkça gösteriyor. Seçmene umut veremediğini görmeyen yada görmek istemeyen partilerin iktidar olma şansı kalmıyor.