Fener Alayı
Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının ellerinde fener ve meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteriye “FENER ALAYI” deniyor.
3 Temmuz 2011 tarihinden sonra yaşananlar Fener Alayı tanımlamasının anlamını değiştirdi. O tarihten bu yana yaşanan süreç nasıl bir toplum olduğumuzu, nasıl yönetildiğimizi, menfaat ve çıkar ilişkilerinin olaylara nasıl yön verdiğini de açıkça ortaya çıkardı.
Nasıl mı?
Türkiye’nin sayısal olarak büyük ama etik değerler açısından en küçük camiasının başkanı çete lideri olarak tutuklanıyor.
Taze Federasyon Başkanı Mehmet Ali AYDINLAR, olaya ilk vakıf olduğu anda “durum vahim” açıklaması yapıyor. Sempatizanı olduğu takımın başkan ve yöneticilerinin şike yaptıklarına kanaat getiriyor ve istifa edene kadar tüm mesaisini Fenerbahçe Kulübü’nün alacak olduğu cezayı hafifletmek için harcıyor. Bu uğurda Fenerbahçe Kulübü çaycısı hariç herkesle oturup pazarlık yapıyor. UEFA Başkanı’ndan tutun, TV’lerde spor yorumculuğu yapanlara kadar görüşmediği kimse kalmıyor.
Başka bir soruşturma olsa suçu ve suçluyu övme ile suçlanacak gazete ve televizyon kanalları çarşaf çarşaf çete liderliği ile suçlanan adamın çamur atan bültenlerini yayınlıyor.
Tüm siyasi partiler görülmemiş bir biçimde işbirliği yapıyor ve şike yapanlar için öngörülen hapis cezaları azımsanamayacak oranda indiriliyor, veto üzerine kanun apar topar yeniden meclisten geçiriliyor. Yasa için bu kadar çaba gösteren siyaset, bozulan kamu düzenini tamir etmek için hiçbir çaba göstermiyor.
Alayı Fenerli olan siyasetçiler, gazeteciler, yöneticiler Fenerbahçe Kulübü’nün arkasına takılmış FENER ALAYI düzenliyor. Fenerbahçeli olmadığı halde, sözde birçok aklıselim menfaatleri uğruna Fenerin Alayına katılıyor.
Herkes açıkça biliyor ki bu konuda atılacak hukuka uygun her adım Fenerbahçe Kulübü’nün menfaatlerini zedeleyecek. Bu nedenle gazeteler tiraj, televizyonlar reyting, futbol takımları gelir, yayıncı kuruluş abone, siyaset oy kaybına uğrayacağı düşüncesiyle Fener Alayında yerlerini alıyorlar.
Şimdi de Fener Alayında meşale, yaşanan sürece bakış açısı gerçekte sakat fakat Fenerbahçe Kulübünün menfaatlerine uygun olan Yıldırım DEMİRÖREN’e teslim edilmeye çalışılıyor.
Sürecin gerçek mağduru Trabzonspor “ruhu geldi tenekesi kaldı” söyleminden sonra nedense sessiz kalarak FENER ALAYI’nı izliyor. Bu konuda Trabzonspor Başkanı’na baskı yapılarak sus dendiğine inanıyoruz. Bu sessizlik, yaklaşık bir ay önce Spor Bakanı ile Sadri ŞENER görüşmesinden sonra başlıyor. Sadri ŞENER’e bir baskı yapıldıysa ve Sadri ŞENER bu baskının altında kalıyorsa artık Trabzonspor’a faydalı olamaz. Eğer baskıyı kaldıramıyorsa Trabzonspor camiasını hafife alıyor demektir.
Trabzonspor camiası yönetimin bir işaretine bakıyor, lokomotifin harekete geçmesini bekliyor ama Trabzonspor Yönetimi nedense suskun kalarak yanlışlarına devam ediyor.
Sizin Trabzonspor camiasından başka kimseye borcunuz yok. Borcunuzu ödeyin yoksa bırakın gidin.